Biz Görmeden Sevdik,Görülmeden Sevildik

Biz Görmeden Sevdik,Görülmeden Sevildik

TRT Radyolarının en önemli ismi o. Bir çok yeniliğe, başarıya imza atarak son dönemde isminden sıkça söz ettiren TRT radyo dairesi başkanı Şenol Göka İle Ankara radyosunda buluştuk.Radyo ve radyoculuk adına görüşlerini samimi bir şekilde yanıtlayan Göka, TRT ve Özel radyoculuk hakkında da açıklamalar yaptı. 

 

TRT de Yaşanan Son Dönemdeki Anlayış Değişikliğini biraz açarımsınız?

Bir anlayış değişikliği oldu. Daha önce özel ve resmi olarak yayıncılar arasında duvarlar varmış gibi bir görüntü sergileniyordu. Oysa ki son zamanlarda TRT Genel Müdürlüğü’nde oluşan anlayış farklılığı ile yayıncı dendiğinde özel ya da kamu ayırmaksızın hepsini aynı kavram içinde alıyoruz. Mantalite olarak yayıncılıktaki esas hepsinde aynıdır: Yayını bir biçimde ulaştırmak. Dolayısıyla hep aynı kaygıyı taşıyan insanlar rekabet eder görünseler bile rekabet ortamı içinde işbirliğini sürdürebileceklerini ve birbirini genel, kültürel yapının gelişmesi ve değişmesi, demokrasiye katkıda bulunulması, birlikte düşünce tarzının geliştirilmesi ve bunun hayata geçirilmesi konusunda destekleyebilecekleri ve bunun bir an evvel hayata geçirilmesi düşüncesi bu anlayış değişikliğinin temeli oldu. Öncelikle kamu yayıncısı olarak biz neyi amaçlıyoruz? Rekabet her zaman için güzel, mümkün olmalı da.İyiyi güzeli aramak için rekabet olmalı. Ama yıpratıcı, yok edici bir rekabet yerine belli ortak noktalarda birleştirici olmalı. Olağanüstü durumlarda ya da ortak kültürel öğelerin yaygınlaştırılması, milli birliğin ve bütünlüğün sağlanması amacıyla bir araya gelinmesi gerekmekte. Bunlar söz konusu olduğunda bizim mümkün olduğunca ulaşma kaygımızın yanı sıra bu ulaşma kaygısını güden diğer arkadaşlarla da ilişkimizi sürdürme -ki buna işbirliği diyebiliriz-bunu da birlikte götürmek gibi bir kaygı taşımaya başladık. Yani genel müdürlükçe oluşturulan ve yaygınlaştırılmak istenen bu anlayış TRT’nin her yerine sirayet etti: Hem milli kültüre, ulusal değerlere katkıda bulunmak hem de bunun için ulaşabilmek aynı zamanda bu kaygıyı taşıyan diğer meslektaşlarla bir iş birliği oluşturabilmek. Bunun için TRT ne yapmalı diye düşündük. Diğer arkadaşların(özel radyolar) ticari kaygısı gereği-bu konuda çok haklı görüyorum onları, geçinebilmek için böyle bir kaygı taşımak zorundalar- boş bıraktıkları veya fazla ilgilenemedikleri alanları mutlaka TRT’nin kapatması gerekir. Tematik radyolara yönelmesi gerekir. Bunun için de tematik kanallar açıldı ve ulaşma imkanı artırıldı. Mümkün olduğunca yatırımlar bunlara yönlendirildi. Bu fiziki gelişim ve anlayış değişikliği son zamanlarda atılım denen tabloyu ortaya koydu.

Özel radyoları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bence tam arzu edildiği, olması gerektiği gibi gidiyor. Ne bir müdahaleye ihtiyacı var ne de olumlu ya da olumsuz anlamda değişikliğe gerek var. Şunu unutmayalım siz ne kadar mükemmel planlarsanız planlayın, hiçbir zaman planladığınız şey uygulama alanına gelince planlandığı gibi olmuyor. Bu işlerin biraz da kendiliğinden gelişmesi ve geliştikten sonra da kendi kendine bir disiplin uygulanması ve oluşturulması, ardından ne yapılması gerekiyorsa yapılması gerek. Bence şu anda olması gerektiği gibi gidiyor. Daha sonra pürüzler çıkar, genel akış içinde taşmalar olursa ki olacaktır, o zaman kanunla protokollerle bu düzenlenir. Özel radyolara hiçbir diyeceğim yoktur ne yapmaları gerekiyorsa yapıyorlar kanaatimce. Zaten çok fazla şöyle olsun, böyle olsun da demeye gerek yok, özellikle demokrasinin gelişmesi açısından çok farklı seslerin ortaya çıkması hatta farklı kesimlerin farklı şekillerde sesler çıkarması bunların dillendirilmesi de gerek ki şu anda özel radyolar bunu yapıyorlar. Belki bunların da kanunen desteklenmesi, belki de biraz koruma altına alınması gibi düzenlemeler yapılabilir, geçim kaynağı sıkıntısının özel radyoların üzerinden kaldırılması sağlanabilir. Özel radyoların desteklenmesi açısından bu iyi olur diye düşünüyorum.

Son iki senedir özel radyolara bakış açısı nasıl değişti?

Daha önce söylediğim gibi rekabet ortamı var ister istemez. Özel radyolar TRT’nin şu ana kadar yaptığı radyoculuğu biraz yadırgayarak ortaya çıktı. TRT’de yapamadıklarını orada yapmak isteyenler oldu. Ailesinin yanında olan çocukların tatil ortamında daha rahat etmesi gibi, biraz bağlarımızdan kopalım, rahatlayalım şeklinde bir anlayışla ortaya çıktı. Ama daha sonra yavaş yavaş kendi içlerinde disipline oldular. Yani bizim fazlaca üzerinde durduğumuz dilin korunması, geleneksel kültürün korunması anlamında ve mümkün olduğunca da toplumsal mutabakatın sağlanabilmesi, tarafsızlığın mümkün olduğunca sergilenebilmesi anlamında özel radyolar da kendilerini disipline edebildiler. Özellikle çok sevinerek görüyorum ki dili koruma anlamında daha hassas olmaya başladılar ve yine birlikte hareket etme ve ortak kültüre katkıda bulunma anlamında da. Her ne kadar kaygı ticari ise de bunun mutlaka kültürel bir desteği olması ve misyon edinilmesi gerektiği yavaş yavaş oturmaya başladı. TRT’nin yıllardır sürdürdüğü anlayışın biraz daha rahat bir şekilde sergilendiği bir tabloyla karşı karşıya kaldık. TRT bundan sonra da özel radyoların en büyük destekçisi, en büyük yardımcısı, hatta en büyük işbirliği oluşturucusu olacak. Şu andan itibaren öyle bakıyoruz.

Rekabet Ortamı şuan nasıl? Rekabet nasıl olmalı?

Rekabet her iş yapan insan da doğal olarak var ama radyolar açısından baktığınızda rekabet televizyondaki gibi yok edici, yıpratıcı bir rekabet değil ama siz bir iş yapıyorsanız yaptığınız işin ulaşması, beğenilmesi açısından ister istemez olur, kardeşler arasında bile rekabet olur. İş yapan insanlar ulaşmayı ve beğenilmeyi kaygı edindiklerinden o rekabet ortamını ister istemez oluştururlar ama bu diğerinin yok edilmesi yıpratılarak ortadan kaldırılması anlamına gelmez.

Radyovizyon dergimizde yazdığım bir yazıda ifade etmiştim “radyoculuk kadınsı bir duyguyla yapılır” diye. Ama bunu cinsel ayrımcılık anlamında düşünmüyorum. Genel olarak radyocular –kamu ya da özel-birbirlerini bir şekilde psikolojik olarak da desteklerler ve birbirlerini bir şekilde rakip olarak görmezler. Belki de ortada çok büyük bir reklam pastası olmadığından kaynaklanıyor bilmiyorum ama genel olarak kendilerini televizyonun karşısında biraz daha ezilmiş, biraz daha yıpranmış hissederler. Yani bunun Anadolu kadınının erkek karşısında, güç egemen ortamda biraz da duygusal özellikler taşıyan kadınların birbirlerine bağlanmaları gibi görmek mümkün. Diyelim ki düşünün, bir kadın bakan düzeyinde de olsa, genel müdür düzeyinde de olsa herhangi bir yerde kırsal kesimde bir yeri ziyaret ettiğinde oradaki kadınlarla mutlaka anlaşacak ortak yanlar bulurlar. Genel olarak yaşanan kadınsı dertlerden dolayı birbirlerini kolayca anlayabilirler. İki erkek bir araya geldiğinde erkeğin gücü temsil etmesinden kaynaklanıyor diye düşünüyorum, bu kadar iyi anlaşamazlar. Aralarına hiyerarşik bir sınır koyarlar. Bunu televizyona benzetiyorum. Birbirlerine hiyerarşik bir sınır koyarlar ya da en azından aralarına bir biçimde diğerinin kendisine yaklaşamayacağı şekilde uzaklaştırırlar. Radyoyu bu hunharca girişilen reyting mücadelesinden biraz daha uzakta biraz daha kültürel, biraz daha televizyon karşısında ağırbaşlı yani bir kadın özelliğini sergiler tarzda ve desteklenmesi gereken bir mecra olarak görüyorum

TRT’de son zamanlarda böyle bir anlayış gelişti. Özel radyolarda da en azından aynı sıkıntıların paylaşıldığı, kendileri kadar ülkenin kültürüne, ülke insanının geleneksel değerlerine saygı gösteren, demokrasinin yaşatılması ve geliştirilmesi için herkesin üzerine düşeni yaptığını düşündüğünü zannediyorum. TRT anlayışı bu şekilde gelişti ve bu bağ ve işbirliği bu şekilde oluştu.

Radyoculugu Nasıl Tanımlarsınız?

Geçen sene 6 mayısta özel radyolarda yayın yapan arkadaşları da buraya çağırdığımızda buraya koskocaman bir flama astık: “ Biz görmeden sevdik, görülmeden sevildik” Sesin bir mecra olarak ulaşma şekli bizi hep büyüledi, o görünmemenin oluşturduğu merak, bağ ya da hep birlikte olabilme duygusu. Televizyona, internete veya gazeteye baktığınızda görünürlükten dolayı sizin dışınızda öteki bir şey. Ama radyoya baktığınızda, evet orada bir ses var ama sizin içinizde ve sizinle birlikte, nerede olursanız olun sizinle birlikte. O sesin oluşturdu aynı mekanda beraber olma radyocuları bir arada tutan duygusal bir bağ olarak kabul edilebilir. Bütün radyocular biraz duygusaldır, hayalperesttir; çünkü hayalle iş yapmak zorundadırlar. En azından hayale zorlamak zorundadırlar, devam etmek zorundadırlar ve her yerde birlikte olmayı hayal eden insanlar bir süre sonra birbirlerine dost gibi, kardeş gibi hitap etmeye başlarlar. Bir süre sonra –özel radyolarda da kamu radyolarında da aynı- dinleyicilerin radyoya yaklaşımı her zaman dost ya da kardeşçedir ama ben hiç dost televizyon kanalı görmedim ya da dost internet kanalı, dost gazete görmedim. Radyoda ise, dinleyicilerden gelen taleplere, isteklere, mesajlara, telefonlara baktığınızda ben bir radyo dostuyum, bu sesin oluşturduğu birlikteliğin büyüsünü algılıyorum, o duygusallığı hazmedebiliyorum, o sesin büyüsüyle hayallerimi yaşayabiliyorum diyen bir çok insan olduğunu görüyoruz. Kendisini hayale yönlendiren insanlar ayırıcı vasıf olarak radyoculuğu tercih ediyorlar ve radyoculuğu bu şekilde sürdürüyorlar diye düşünüyorum.

Görüntü olgusu devreye girdiğinde biz duygusu yerine ben duygusu ortaya çıkıyor , gösterişe dönük şeyler başlıyor. Radyocular görünmedikleri için her ne kadar ben deseler de bizi temsil ederek ben diyorlar, onun için dost oluyorlar, kardeş oluyorlar, o yüzden daha kahramanca insanlarmış gibi geliyor bana. Bu kahramanca insanlar, bu psikolojideki insanlar teknik zorluklara rağmen kıt kanaat de olsa geçinebilmenin bir yolunu buluyorlar.

Radyoculuk meslek mi yoksa hobi midir?

Bir hobi olarak algılanmasında hobi olarak devam ettirilmesinde yani o heyecanın devam ettirilmesinde bir sakınca görmüyorum, öylede olmalı. Belki de geçim kaygısından dolayı düzenleme getirilse bile o hobi olarak değerlendirdiğimiz özelliğin korunması gerek. Çünkü mesleğe dönüştüğünde şekle, şemale, maddelere döküldüğünde işin ruhu ortadan kaybolacakmış gibi geliyor. O zaman çabuk sonuç almaya, günlük reyting hesaplamalarına dönük yada piyasa araştırmalarına dönük işler yapılmaya başlanacak. Evet, meslek olsun ama bu meslek profesyonel anlamda bizim geçimimiz budur dolayısıyla biz şu kadarını bu şekilde yapıp geçimimizi sağlarız şeklinde olmasın. Maddi kaygı tabi ki giderilsin, radyocunun bu işi kahramanca yaparken öteki taraftan da maddi olarak desteklenmesinde fayda var.

Yasal olarak binden fazla radyo var. Nereden baksanız aileleriyle birlikte geçindirmesi zorunlu gereken epey bir alan oluşturuyor. Bu yüzden radyoculuğun meslek olarak hak ettiği yeri bulması ve düzenlemelerin yapılması gerekli. Radyocu insanın da o kahramanlık duygularını, o duygusallıklarını kaybetmemesi gerekmektedir. Son zamanlarda bildiğim kadarıyla RATEM’in çok çabaladığı, radyocuların özlük haklarını koruma, radyoların birbiriyle aralarındaki karışıklıkları giderme, frekans tahsisi gibi konular olmak üzere çalışmaları var.

6 mayıs radyo günü ses getirmeye başladı. Neler değişti?

Biz Ankara radyosunda biliyorsunuz zaman zaman 6 mayıs günlerinde ufak tefek etkinlikler yapardık. Meslek birlikleriyle Sirkeci Postanesi önünde basın açıklaması yapılırdı, bu açıklama radyolara gönderilirdi radyolar yayın akışları içerisinde yer verirlerdi yada vermezlerdi, oysa 6 mayıs çok önemsenmesi gereken bir gün. Ankara radyosunda biz yedi yıldır piknikler düzenliyorduk ve özel radyocu arkadaşları çağırıyorduk, hep bir hayalimiz vardı 6 mayısı bütün radyocularla birlikte kutlamanın yolunu bulalım diye, hem radyoya dikkat çekmiş olalım, hem de bu heyecanı herkesle paylaşalım, bir kamu oyu oluşturalım dolayısı la da bunu uluslararası hale getirelim. Bunun ilk adımı olarak içimizdeki radyocu arkadaşları bu işten geçinenleri değil de bu işe gönül vermiş olanları bir araya toparlamaya çalışalım dedik. Ankara radyosundaki arkadaşlara çok teşekkür ederim çok katkıda bulundular hatta ‘’siz uluslar arası bir etkinliğe ev sahipliği yapabilir misiniz’’ dediğimizde beklentimizin çok üstünde bir şey çıkarttılar onları sizin aracılığınızla bir kez daha kutluyorum. Gönüldeşlerimizi, bu heyecanı bizimle birlikte taşıyan ve bizi daha iyi anlayabilecek arkadaşlarımızı, özel radyoları davet ettik. Bu heyecanı Uluslar arası alanda da taşıyan arkadaşları sempozyuma çağırdık üç gün süren bu sempozyumda sorunlar konuşuldu bazı ufukların açılması gerektiği üzerine fikir birliği oluştu, bazı konuların gelecekte neler olabilirinin konuşulduğu, 3 gün süren çok güzel bir sempozyuma da imza attık.

TRT ile milli takım ruhu oluştu. Lig içerisinde her takım şampiyon olmak ister ama milli takıma destek, katkı başkadır. böyle bir şeye ön ayak olmakta TRT ye yakışırdı. TRT’nin bu milli takımı toparlaması gerekirdi geçen sene Ankara radyosunda yönetici arkadaşların katkısıyla çok güzel bir 6 mayıs oldu. Her organizasyon başka bir organizasyonun hazırlayıcısıdır bu senede o çıtayı düşürmemek gerekiyordu bu sene biraz daha organizasyonu genişleterek farklı ülkeleri davet ettik, özel radyolardaki arkadaşların yayınlara katılımını bölge radyolarına yaydık. milli takım ruhuyla, sevgisi ile bu sene büyük bir iş gerçekleştirmiş olduk. seneye de kuvvetle muhtemel çok daha büyük bir organizasyon olacak bizimde üyesi olduğumuz Akdeniz yayıncılar birliği işin içinde olacak teklifler alıyoruz. Geçen sene ekim ayında uluslar arası radyo eğitimi de düzenledik 27 ülkeden 100 radyocu katıldı, hiç aklınıza gelmeyecek ülkelerden radyocular geldiler ve TRT çatısı altında 3 gün eğitim aldılar. Kurs veren arkadaşların bir bölümü de özel radyolardan geldi. Radyoculuk aşkını, hevesini, duygusallığını uluslar arası ölçekte paylaştık. Radyocuların hızlı hareket etme ve organizasyon yeteneklerinin çok yüksek olması nedeniyle denizlideki Türkçevizyon etkinliğinin bu sene daha büyüğünü yaptık, radyocular yaptı bu organizasyonu da. Her ülkede kendi ön plana çıkmış popüler şarkılarını burada Türkçe olarak seslendirdiler. Çok hoş, güzel bir birliktelik oldu. Beraber konserler yapıyoruz birlikte organizasyonlar yapıyoruz bunların hepsini sözünü ettiğim o duygusallığın zorlamalarıyla gerçekleştiriyoruz, aksi takdirde çok profesyonel davransaydık tahmin ediyorum böyle bir görüntü sergilenmeyecekti o duygusallığı yaşayamamış olacaktık. TRT olarak bu duyguları korumaya çalışıyoruz. 

Ropörtaj Erkut Aktaş

 

Yorumlar

Yorum Yaz


Yeni Kod Oluştur