‘Okumayanların yazarıyım’
Kahraman Tazeoğlu’nun 17. kitabı “Vazgeçtim”, Destek Yayınları’ndan çıktı. Fenomen yazarla buluşup çok satmanın sırrını ve okurlar arasında yarattığı kutuplaşmayı konuştuk
Gizem Sevinç SELVİ/HT PAZAR 19 Nisan 2015 Pazar Söyleşi
O bir fenomen. 17. kitabını çıkardı, 22 yıldır radyoda... Facebook'ta 4 milyon takipçisi var. Haftanın 7 günü imzaya koşuyor. Kimilerine göre "aşmış edebiyatçı"; kimilerine göre "ergen yazarı". Son kitabı "Vazgeçtim"e şöyle bir bakayım dedim, 30. sayfaya zar zor ulaştım. Ama yakın bir arkadaşım röportaja gideceğimi duyunca "İmza aaal" diye WhatsApp'ımı emojiye boğdu, işte size gerçek kutuplaşma. Eh madem bu kadar satıyor, imza günlerinde üniformalı kızlar ağlayıp bayılıyor, "Vardır bir alametifarikası" diyerek kendisiyle buluştuk. Karşınızda devrik cümlelerin prensi, genç kızların sevgilisi Kahraman Tazeoğlu.
Nasıl bir aile, nasıl bir çocukluk?
Kalabalık ve yoksul bir ailede büyüdüm. 7 kardeşiz. Babam gurbete gelmiş, annemle evlenmiş. İstanbul keşmekeşinde, tek göz odada yaşadık hepimiz. Zordu, hem çalışıp hem okudum. Ama kalabalık ailenin avantajları da vardı; dirlik, birlik, eğlence...
Radyo nasıl başladı?
Bebekken ağladığımda annem beni radyonun yanına yatırırmış, susarmışım. Çocukken TRT spikerlerini taklit ederdim. Sonra bir yaz gecesi saat 03.00'te balkonda arkadaşımla sohbet ediyoruz, daha doğrusu ben konuşuyorum o dinliyor. Annesi mutfağa su içmeye geldi, uykulu gözlerle suyunu içti ve dönüp "Oğlum hadi kapatın o radyoyu da yatın artık" dedi. Kadın beni radyodaki sunucu sanmış. Bir de telefonda konuştuğumda karşı taraf "Sesin telefonda daha güzel" diyordu. Artık hakaret mi, övgü mü... Radyofonik bir sesim olduğunu öyle fark ettim. 1993 yılında özel radyoların kurulmasıyla "Radyocu olmak istiyorum" diyerek kendimi bir radyonun kapısından içeri attım.
Eğitim falan yok bu arada...
Radyolar yeni olduğundan tecrübe falan soramıyorlar. O dönem başvuran herkes işe başladı o yüzden. İşle birlikte diksiyon eğitimi almaya başladım. Gece programı yapıp şiirler okuyordum. En sevdiğim ve istediğim şeydi.
‘İŞİM DUYGU TASVİRCİLİĞİ'
Yazıyor muydunuz daha önce?
Yazma hevesi radyolculuktan 10 sene önce başlamıştı. Çok küçük yaşlarda kendi kendime yazıyordum ama yazdıklarımın ne olduğunu bilmiyordum.
Peki nasıl bu kadar seri kitap çıkarabiliyorsunuz? Çok satıyor diye tamamen ticari yaklaşıyor olabilir misiniz artık?
Alakası yok. Yazma dönemi benim için sancılıdır. Zor yazıyorum ama başına oturunca çok hızlı akıyor. Bir de 47 yaşımdayım, yaşanmışlık birikti.
Hiç göstermiyorsunuz.
Öyle derler. 47 yılı yazıyorum, o yüzden de malzeme sıkıntısı çekmiyorum. İşim duygu tasvirciliği, ben de çok duygusal bir adamım. Anlatacak çok şeyim var.
Edebi kaygınız var mı? Çünkü okurken evet hikâye akıyor ama derinlik sıfır.
Hiçbir edebi kaygım yok, ben yola yazar olma iddiasıyla çıkmadım. Radyoda okumak için yazıyordum. Gündüz hikâyeler ve şiirler yazıp gece radyoda okuyordum. Yıllarca dinleyicilerim "Bunları kitaplaştırın" dedi ama direndim. "Ben edebiyatçı değilim" dedim.
Sonra ne değişti?
2001'de radyonun müdürü arkadaşları topladı ve "Eli kalem tutan herkes kitap çıkaracak" dedi. "Hayır" diyecek oldum, "Çıkarmayanı işten atarım" dedi.
Herkes kitap mı çıkardı?
Ben dahil herkes. İşsiz kalma paniğiyle daha önce yazdığım şiirleri toparlayıp verdim.
Sonra müdürünüze sordunuz mu, neden böyle bir şey yapmış?
Çünkü kendisi kitap çıkarmak istiyormuş ama bunu yönetime söyleyemiyormuş. Ama "Biz toplu halde kitap çıkarıyoruz" deyip kendisini de araya kaynatmış. n
Onun satışları ne durumda?
Satmıyor (Gülüyor). Kaderin cilvesi, benim kitaplarım daha fazla satıyordu. Bunun üzerine yayınevi bana sürekli kitap basmak istedi. Benim de birikmiş yazım çoktu. Gerçi dağıtılmadığı için 2010'a kadar kitaplarımdan sadece beni dinleyenler haberdardı. 2010'dan sonra yayınevimi değiştirmemle tanındım.
Alametifarikanız yayınevi yani.
Facebook sayfamı kurdum, küçük yazılar paylaşıyorum o dönem. Yelda Cumalıoğlu da yayınevini yeni kurmuş, sonra beni fark ediyor. "Böyle bir adamdan benim nasıl haberim olmaz" diyerek bana ulaşmaya çalışmış 1 hafta. Geri aradığımda "Siz neredesiniz?" diye bir hışımla açtı telefonu. "Yayınevin kitaplarını dağıtıyor mu, para alıyor musun?" dedi. Almıyordum. Sonra birlikte çalışmaya başladık.
Bu kadar kazanmayı tahmin etmiyordunuz herhalde?
Satınca kazanılıyormuş! Her yıl çok satan yazarlar listesine ilk 10'dan giriyorum. Türkiye'nin büyük yazarları var listede; Ayşe Kulin, Zülfü Livaneli her yıl girer, bir de ben. Kendime büyük yazar demiyorum.
Neden?
Kendimi "Büyük yazar" olarak görmüyorum, öyle bir iddiam yok. Kahraman Tazeoğlu'nun 17. kitabı "Vazgeçtim", Destek Yayınları'ndan çıktı. Fenomen yazarla buluşup çok satmanın sırrını ve okurlar arasında yarattığı kutuplaşmayı konuştuk ‘Diğer yazarlara iyilik yapıyorum' n İmza günlerinizde ağlayan, bayılan bir kitle var. Kimilerine göre de "Facebook yazarı", "ergen yazarı" ve tam bir "ticaret adamı"sınız. Arası yok. Beni tanıyan çok iyi tanır, tanımayan hiç tanımaz. Okuyan tüm kitaplarımı okur ya da hiç okumaz. Eleştiriler genelde Facebook'ta yayınlanan sözler yüzünden yapılıyor. Fakat orada yayınladığımız sözlerin bir kriteri var.
Nedir o?
Sosyal medyayı gençler kullanıyor, içlerinde kitap okumayan çok fazla. İşte kitap okumayan çoğunluğa sadece paylaştığımız o küçük yazılarla ulaşabiliyoruz. Başka türlü o insanlara ulaşabilmeniz, uzun bir paragraf okutabilmeniz mümkün değil.
Okumayan insanlara ulaşmak mı derdiniz?
Ben okumayanların yazarıyım. Kitap okumayı sevmeyenler için yazıyorum, davam başka. Kaygım edebi değil, kaygım insanlara kitap okutmak.
Neden edebi değeri olan şeyler okumasın ki insanlar?
Herkes yazar ama herkes okutamaz. Ben bunun yolunu buldum. Kitap okuyanlar zaten okuyor. Ama diğer tarafta okumayan büyük bir güruh var. Onlara öyle kalın kalın kitaplarla, uzun paragraflarla ulaşamıyorsunuz, 312 sayfalık bir romanın küçücük bir cümlesiyle ulaşabiliyorsunuz sadece. Bir görüyor, iki görüyor, üçüncüde "Yahu adam bana ne kadar yakın şeyler yazıyor" diyor. Bir gün kitapçının önünden geçerken "Aaa aynı adam, en çok satanlar listesinde hem de, dur bir bakayım" diyor. Şunu iddia ediyorum: Beni okumaya başlayan devam ediyor. Beni eleştiren diğer yazarlara aslında iyilik yapıyorum, onlara okur hazırlıyorum. Beni okuyanlar yarın onları okuyor. 4 milyon takipçim var ve bunların yüzde 90'ı kitap okumayanlar.
'İKİ TARAF HİÇBİR ZAMAN EŞİT SEVEMEZ'
Bazı sözleriniz Demet Akalın şarkıları gibi; "Sen beni kaybettin"ler, "Bulamazsın"lar... Trend mi bu?
Aşkta yenildiğini kabullenmek insanlara zul geliyor. İlişkide hatalı taraf kendisi de olsa egolar o kadar büyüdü ki, açık açık "Ben değil sen kaybettin" diyorlar. Kimse hata yaptığını kabul etmiyor, kolaya kaçıyor. Paramparça olmuş bir ilişkide mesuliyeti tamamen karşı tarafa yüklerken kendini rahatlatıyor, ama bir yandan içten içe suçluluk duyuyor. Ben o "Sen kaybettin" dilini kullanıyorum ama onları o suçluluk duygusuyla da yüzleştiriyorum. Bu yüzden samimi geliyor.
Kadınlar "Adam yok", erkekler "Kadın yok" deyip duruyor.
Derdimiz ne?
Herkes kendi eksikliğini karşı tarafla tamamlamaya çalışıyor. Ama hayat lego değil ki parçalar tam otursun. Biz zorla oturtmaya çalışıyoruz. Bulduğun aşka şükredeceksin, kriterlerine uyduğu kadarıyla devam edeceksin.
Empati mi eksik?
Son 10 yılda böyle oldu, o da egoların şişmesiyle ilgili. Karşı tarafın hep bizi çok sevdiğine inandırmasını bekliyoruz. "Senin için varım"ı duymak istiyoruz. Bu insani bir şey ama karşı taraf da aynı şeyi bekliyor. Ruhumuzun okşanmasını sağlarken karşıdakine aynı hissi veremiyoruz. Aşk zaten denge meselesi, çünkü hiçbir zaman tam bir denge yoktur ve iki kişi birbirini eşit sevemez.
Arabesk bir tarafınız var gibi.
Hüzünlü diyelim. Neşeli bir insan olmama rağmen hüznü seviyorum. Ama hüznü ağırlaştırırsanız arabeske döner.
Burcunuz ne?
Aslan burcuyum, 10 Ağustos doğumluyum.
Balık olduğunuzu düşünmüştüm. Halil Sezai'yi de balık sanmıştım, o da aslan çıktı.
Herkes öyle diyor, imza günlerinde de geliyorlar "Balık burcusunuz, değil mi" diye. "Aslan" deyince "Ne aslan mı, Allah Allah" diyen çok oldu.
'ROMANTİK BİR ADAM DEĞİLİM'
Sürekli bu devrik cümlelerden, aşırı dramadan sıkılmıyor musunuz? Gerçek hayatta da böyle misiniz?
Hiç değilim. Hatta beni tanıyanlar bir süre sonra "Seni daha romantik beklerdim" derler.
Kadınlar da romantik erkek istedikleri halde onlardan kaçarlar zaten.
Zaten kitaplarımdaki gibi olduğumu düşünün, sürekli hüzünlü bir adam. Kahve içerken bile hüzünlenen bir adama ne kadar tahammül edebilirsiniz? Tam tersine çok neşeli bir adamım. 6 saat imza günüm sürer, 6 saat gülerim. Çünkü orada olmaktan mutluyum. Bunu sahneye de taşıdım, tek kişilik bir gösteri yapıyorum; güya adı şiir dinletisi ama insanlar kahkahalarla çıkıyor.
İlişkilerinizde nasıl bir adamsınız? Sık âşık olur musunuz?
Berbat. Zor severim, ama nedense çok şansım yaver gitmiyor. Zaten hüsranla başladım aşka.
Kaç yaşındaydınız?
17. Karşı komşunun kızına âşık olunca balkonda yatıp kalkmaya başladım. Annem mahkûmlara yemek verir gibi kapının altından yemek verirdi bana. Geceleri uyuyamazdım. Sonra öğrendim ki kız benim balkonda olmadığım saatlerde başka bir çocukla kırıştırıyormuş. Ama çok sevmiştim. Sonra da çok yaver gitmedi şansım. ‘Romantik bir adam değilim'
Yorumlar
Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: ip adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle pa ylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.